Blog yazma kültürü ölürken blog kuran insan

2000’li yılların başında turkishmusic.org’da gerçekleşen Sezen Aksu tartışmasının üzerinden neredeyse yarım esir geçti. İnternet kafeler, ADSL bağlantıları, MSN derken internet kullanım alışkanlıklarımız hızlı bir değişime uğradı. Kullanıcısı olduğumuz hemen her ortamın bir son kullanma tarihi vardı. Farklı türde sosyal medya ortamları yaşama başladı, popülerleşti ve öldü.

Blog yazmak da ölümü gerçekleşen medyalardan bir tanesi. Buna rağmen taze yazılmış olan bu yazıyı okuyorsunuz. Deli olmadığımı düşündüğümden -umarım-, ilk yazımda neden bir blog kurmak istediğimden bahsetmek istiyorum.

Günde 12 saat gitar çalışan insan

Sakarya Üniversitesi Rock Topluluğu’nda aktif olarak görev aldığım öğrencilik yıllarımda güzel dostluklarım oldu. Bunlardan bir tanesi gitarist olmak isteyen bir arkadaşımdı. Adını hatırlayamadığıma göre, çok da iyi bir dostluk kuramamışız sanırım. Ancak bu arkadaşı takdir ettiğim bir huyu vardı; günde 12 saat durmaksızın gitar pratiği yapıyordu. Sonraki yıllarda bağlantımız koptu lakin son bıraktığımda her şey yolundaydı. Muhtemelen hedeflediği yeteneği kazanmıştır.

Buna sebep olan azmi uzun süredir düşünüyorum. Bir enstrümanda ustalaşmak zorlu bir iş. Niceleri (mesela ben) ilk gitarını aldıktan sonra telef oldu. Artık günümüzde böyle bir adanmışlık görme ihtimalimiz daha düşük. Eski takıntılarımız yok oldu. Bunun bedelini sanatın pek çok dalında düşün kalite olarak görüyoruz.

Eskiden sahip olduğumuz azmin sebebinin var olmaya çalışmak olduğunu düşünüyorum. Hepimiz kendi karakterimizi ortaya koyabileceğimiz özellikler edinmeye çalışıyoruz. Geliştirdiğimiz yeteneklerimizle içinde bulunduğumuz toplumda yer ediniyoruz. Bir enstrüman çalabilmek, sinema konusunda bilgi sahibi olabilmek gibi yetenekler kendimizi toplum içerisinde konumlandırmamızı sağlıyor. İnternet ile birlikte bu çabalarımızın yolları değişmeye başladı.

İnternette yer edinmek

Forumlarda üyeliğimin olduğu eski zamanları hala hatırlıyorum. Profil fotoğrafımda el çizmesi bir viking savaşçısı vardı. Kendi fotoğrafımızı profil fotoğrafı yapabilmek sağlam bir cesaret gerektiriyordu. Bugün saatlerini TikTok videosu çekmek için harcayan gençler bizim bu yersiz korkumuz konusunda ne düşünürler acaba?

İnsanlar Cadde Şehir Yürüyüş Fotoğraf Sammy-Sander, pixabay

İnternette kendimize yer bulabilmek her zaman önemli oldu. Forumlarda girdiğimiz tartışmalar, Facebook için özel olarak çekilen profil fotoğrafları bunun bir kanıtı.

İnternet ortamlarının geçmişine baktığımızda, geçmişten bugüne kullanıcılar için kolaylaştırılan bir akış olduğunu görüyoruz. Forumlarda kendinize yer edinebilmek için güzel yazabilmek ve iyi bir tartışma becerisine sahip olmak gerekiyordu. Facebook’ta bu biraz daha kolaylaştı ve görseller yavaş yavaş hayatımıza girmeye başladı. Instagram ile birlikte artık güzel fotoğraf çekebilmemize de gerek kalmadı. Fotoğraf düzenleme uygulamaları ile birlikte güzel olmamak da bir sorun değil. Yapay zeka ise tabuta son çiviyi çaktı.

Günümüzde kimsenin günde 12 saat boyunca çalışarak bir beceri kazanması gerekmiyor. Aynı emeği sosyal medyada harcadığınızda, kendinize çok daha iyi bir yer edinebilirsiniz. Görselliğin bu kadar ön planda olduğu bir dünyada yetenekler şeffaflaşıyor. Yıllar önce online bir radyo kurabilmek için yapmamız gerekenleri hatırlıyorum. Şu an tek tık ile milyonlarca insana canlı yayın yapabilmek, bende söyleyecek herhangi bir cümle bırakmıyor.

İçimizde ölen biri var

Sosyal medya platformlarının algoritmalarında geçtiğimiz yıllarda geri dönülmeyecek değişiklikler yapıldı. Artık kronolojik olarak içerik gösteren bir sosyal medya platformu kaldı mı emin değilim. Tüm sosyal medya platformları kendisini akışa bıraktı. İçerisinde bir takip mekanizması barındıran sosyal medya platformunda bile, takip ettiklerimizden haberdar olabilmek günden güne zorlaşıyor.

Sadece algoritmalar ürettiğiniz içeriğin daha fazla ön plana çıkacağını düşünüyorsa kazandığınız bir sistem kuruldu. Bu da içerik üreticilerini tamamen kazanmaya odaklı hale getiriyor. Ürettiğiniz içeriğin niş olmasının hiç bir değeri yok. Nitelik şeffaflaştı, nicelik yeni kutsal oldu.

Kaçınılmaz olarak bu durumdan streaming platformları da nasibini aldı. Önerilen içerikler popüler kültürden ibaret. Artık bir film büyük oradan bir tüketim nesnesi. Film izlerken bir Instagram hikayesi izlediğim hissine kapılıyorum zaman zaman.

Blog altyapısı sağlayan diğer platformları da kullanmama nedenlerim aynı. Benzer algoritmalar blog altyapısı sağlayan platformlarda da mevcut. Nitelik öldü. Düşüncelerimiz hit sayısına indirgenmiş durumda. Bir ara bu konu hakkındaki çok bilinen 16 yanlışı sizinle paylaşmak istiyorum!

Burada üstünkörü ortaya attığım fikirlerin her biri ayrı bir blog yazısında tartışılabilir. Ancak benim tezim birisinin öldüğü yönünde; ya sosyal medya platformları ölüyor, ya da ben.

Yel değirmeni

Blog yazma motivasyonumu tüm bu anlattığım çarpıklıklar sağlıyor. Sosyal medyadaki çirkin ve kültürsüz yer edinme savaşından, insanların daha fazla ön plana çıkabilmek uğruna yaptıkları siber zorbalıklardan, görselliğin kutsanmasından, farklı fikirlerin okunabileceği yerlerin gitgide azalmasından ve daha pek çok şeyden sıkıldım.

Bu blog, hayal dünyamda kurduğum bir yel değirmeni muharebesi.

Yel değirmeni Nehir Rüzgar Hollanda Fotoğraf HelenJank, pixabay

Yeniden farklı fikirleri okuyabileceğimiz, tartışabileceğimiz, birbirimizi anlamaya çalıştığımız ortamları istiyorum. Bir blog, algoritmaları kullanarak kendinizi ön plana çıkartabileceğiniz (diğer sosyal medya platformlarına nazaran) bir yer değil. Burada siber zorbalık yapmak ise o kadar da kolay değil.

Burası düşüncelere, kelimelere, cümlelere ve anlama değer verilen bir borsa. Benim de dünyaya sunabileceğim katkı sadece bundan ibaret.

Sosyal medya platformlarının bizlere dayattığı maymunlaşmayı reddediyorum. İnsanlık olarak daha iyisini yapabiliriz. Tüm nicel göstergelerden ve internette kendime yer edinme arzumdan feragat ediyorum.

Şimdilik bu kadar! Düşünce dünyama konuk olduğunuz için teşekkür ederim. Hem kendime, hem de sizlere daha fazla okuyacak içerik çıkarmak için sabırsızlanıyorum.

Hoşçakalın.