Sabah 08:30’da çalan telefona koşturarak yetiştim. Yoğun bakım personeli babamın sabaha karşı kalbinin durduğunu, hemen kalp masajı ile müdahale edildiğini, ancak müdahalenin yeterli olmadığını ve babamın sabaha karşı 08:15’te hayatını kaybettiğini söyledi.
Beni bilgilendiren görevliye teşekkür ettim. Telefonu kapattım.
Yaklaşık on sene öncesi
Babam hakkında anlatabileceğim hikayelerim var. Dünya kendisi hakkında yeteri kadar söz söylemiyor. Ancak bu yazının amacı o değil. Hastaneden beni aradıkları sabahın yaklaşık 10 sene öncesine gitmek istiyorum. Babama KOAH tanısı koydukları güne.
KOAH (Kronik obstrüktif akciğer hastalığı), akciğerlerdeki hava akımında görülen kronik ve yineleyen engellemelerin görüldüğü bir hastalık topluluğu olarak tanımlanıyor [1]. Tütün kullanımı bu hastalığın oluşmasındaki en büyük sebep. Babam askerde başladığı sigara kullanımına vefat ettiği güne kadar devam etti. Tam 45 sene boyunca, hiç ara vermeksizin günde iki paket sigara içti.
Kaçınılmaz olarak, bugünden yaklaşık 10 sene önce babama KOAH tanısı konuldu. Doktorlar, akciğerindeki zararın geri döndürülemez olduğunu, eğer ilaçlarını düzenli kullanabilirse en azından ilerlemesinin durdurulabileceğini söylediler. Babam bir kaç ay ilaçları kullanmayı denedi. Ancak sigara içtiğinde aynı tadı alamadığını hissedince, sigarayı bırakmak yerine KOAH ilaçlarını bıraktı.
Ben KOAH tanısını öğrendiğimde, hakkında hiç bir şey bilmediğim bu hastalığı araştırmaya başladım. Araştırdıkça öğrendim ki, o güne kadar göz önünde bulundurmadığım bir olay gelecekte yaşanacaktı. Bir gün babam, hayatını kaybedecekti ve sigara alışkanlığı buna neden olabilirdi.
Bu gerçeği kabul ettikten sonra, kendimi buna hazırlamam gerektiğine ikna ettim. Benden 3 yaş büyük bir ablam ve 16 yaş küçük bir kız kardeşim vardı. Babam hayatını kaybettikten sonra, elimden geldiğince güçlü olmam ve aileme destek olmam gerektiğine inanıyordum. Şimdi geçmişe dönüp baktığımda, bu kadar büyük bir yükün altına girmekle kendime haksızlık ettiğimi düşünüyorum.
Her ne kadar zor olsa da, babama her an bir şey olabilecekmiş gibi yaşıyordum. Vefatından sonra yapmam gerekenleri de planlamaya başlamıştım. Haberi muhtemelen ilk ben alacaktım, daha sonra anneme ve kardeşlerime bu acı haberi verecektim. Akrabaları arayacak ve defin işlemlerini gerçekleştirecektim. Tüm yapılması ve söylenmesi gerekenler kafamın içinde hazırdı. Babam vefat etmeden yıllar önce, vefatın acısını yaşamaya başlamıştım. Bu, yazmasından çok daha zor bir şey.
Fotoğraf ChiemSeherin, pixabay
Babamın mide ağrıları ve sonrası
KOAH tanısı konulduktan yaklaşık 7 yıl sonra, birden bire babam hiç bir şey yiyememeye başladı. Midesindeki ağrılar buna engel oluyordu. Bir kaç doktor, mide koruma ilaçları vs derken durumu düzelmemişti. Bu aşamaya kadar babam doktorlara tek gidiyordu ve artık gitmekten vazgeçtiği noktada ben ikna ettim ve kendisiyle birlikte ben de doktora gitmeye başladım.
Bu süreç devam ederken, bir tahlil için anestezi yapılması gerektiğini öğrendik. Ancak KOAH nedeniyle anestezist ciddi risklerden bahsetti. Anesteziden vazgeçtik, tahliller tahlilleri kovaladı. En sonunda doktorlardan birisi daha detaylı bir inceleme için bizi Hematoloji servisine yönlendirdi.
Sakarya Korucuk’ta, yemyeşil ormanlar içerisindeki bir hematoloji servisinde beklerken, daha önce adını çok duymadığımız bu yerde neden bulunduğumuzu anlamaya çalışıyorduk. Yine pek çok tahlil ve bir biyopsi sonrasında babama MDS tanısı konuldu. Doktorumuz bunun lösemi gibi olmadığını söyledi. Biraz rahatlamıştık ama bunun bir başka kanser türü olduğunu idrak etmemiz bir kaç saatimizi almıştı. Pozitif düşünmeye çalışıyorduk. Kesin kanıt bulunmamakla birlikte, MDS ve sigara bağımlılığı arasında da bir ilişki vardı.
Kanser garip bir kelime. İnsanlar bu kelimeyi duyduktan sonra çıt çıkarmıyorlar. Kanser kelimesinden sonrası sadece sessizlik.
Süreci çok detaylı anlatmak istemiyorum. Tedavi zorluydu. Aynı anda hem KOAH ve hem de kanser olan babam, bir de üstüne COVID oldu. Onunla birlikte COVID yoğun bakımında 3 hafta geçirdim. COVID’i çok zor atlattı. Daha sonra kan bulma mücadelesi, PET taraması, hafif düzey kemoterapiler, kök hücre nakli ihtimalleri, üç kardeşinde uygun kök hücre bulunması ama kanserin bir türlü gerileyip kök hücre transferi aşamasına gelinememesi…
Son iki kemoterapisi oldukça ağırdı. Enfeksiyon riskinden ötürü camın arkasından görebiliyorduk. Bu arada küçük kardeşim de bir yandan üniversite sınavına hazırlanmaya çalışıyordu. Son kemoterapisinde çok zor bir kaç gün geçti. Kemoterapi sonrasında tekrardan düzelmeye başladı. Gücünü topladığını görebiliyorduk. Ama birden iyiye gidiş tersine döndü ve ciğerleri su toplamaya başladı. Yoğun bakıma yatırıldı. O gün ben annemi haftalardır kaldığı servisten alıp evine bıraktım. Babam yoğun bakımda sadece bir gece kaldı.
Sonrası
Epey üzülmüştüm ve haberi aileme verdiğimde onlarla birlikte ağlamıştım. Ama daha sonrasındaki süreçte, üzülsem de ciddi manada kötü değildim. Yıllardır kendime yaptığım telkinler işe yaramıştı. Yaşadığımız acı benim için ani bir kayıp değildi. Mental yönden hazırlıklıydım. Cenaze işlemleri sürecinde ve sonrasında, hakkını vererek, içli içli ağlayamadım.
Bazı geceler uyumadan önce babamı düşünüyorum. Geçmişten bazı anılar, konuşmalarımız gözlerimin önüne geliyor. Gözlerim doluyor. Ama sadece bu kadar.
Yıllar boyu kendime kabul ettirmeye çalıştığım ölümün gerçekliği nedeniyle, yasın beş evresinden ilk ikisini hiç yaşamadım: inkar ve öfke. Babam bu süreçte çok acı çektiği ve kendisi de ‘Ölürsek ölürüz!’ kafasında bir insan olduğu için, artık acı çekmediğiyle teselli buldum. Emin olduğum tek şey, eğer bir öte taraf varsa, kendisi çoktan sigarasını yakmış çayını demlemiş oturuyordur.
Hoşçakal baba…
Sonrasının sonrası
Tüm bunlara rağmen hesap etmediğim bir şey yaşandı. Ben babamın vefatı ve sonrasında yapacaklarımı biliyordum. Yıllarca kendime bunun bir gerçeklik olduğunu, her ne kadar acı olsa da bunları yaşadığımda göğüs germem gerektiğini anlattım.
İşte bu yüzden yapacaklarım bittikten sonra gerçek bir acı yaşamaya başladım.
Ne yapmam ve nasıl davramam gerektiği konusunda hiç bir planım yoktu. İçinde bulunduğum durumu kavrayamıyordum. Kendi iç dünyamda olan değişikliklere tamamen yüz çevirmiştim. Herhangi bir yardım almam söz konusu değildi çünkü yardıma ihtiyacım olduğunu da bilmiyordum. Ancak üzerinden yıllar geçtikten sonra, uzunca bir süredir yasın üçüncü aşamasında olduğumu kavrayabildim; pazarlık.
İçinde bulunduğum ve bana oldukça yabancı olan bu yeni dünyada sağlığımı koruyabilmek için çeşitli kaçış mekanizmaları keşfetmiştim. Bunların kaynağı pazarlık aşamasında olmamdı. Uyum sağlamaya ve yaşadıklarımı anlamlandırmaya çalışıyordum. Emin olmamakla birlikte, yavaş yavaş bu aşamadan çıkarak depresyona doğru yelken açıyor olabilirim.
Bu yazıyı yazmam bile 2 yıl 4 ay sürdü.
Gelecek
Babam ile ilgili yazacaklarımı henüz bitirmedim. Hakkında söylemek istediklerim var. Yukarıda da dediğim gibi, dünya babamdan yeterincen bahsetmiyor. Bu adil değil. Neyse ki biz de söz söyleme lüksümüzü kaybetmiş değiliz. Daha çok konuşacak, yazacak ve anacağız.
Sevgiler…