Bu yazı Politik Düşünceler Yazı Dizisi kapsamında yazılmıştır. Tüm yazılara buradan ulaşabilirsiniz.
“Türkiye’deki sorunlar neden çözülemiyor?” başlıklı yazımda, Türkiye’de ne hükümetlerin, ne de siyasi partilerin bir sorun çözme mekanizmasına sahip olmadığını, sorun çözme sorumluluğuna sahip olan kurumların sorunları tespit etmekte zorlandığını, ya da geç kaldığını, sorunların bir kriz olarak ortaya çıktığını, gerek siyasi partilerin, gerekse hükümetlerin çözüm önerilerinin “babacan” ama yetersiz olduğunu, dahası söz konusu kurum ve partilerin bu durumun farkında bile olmadıklarını ve çözüm üretecek mekanizmaları üretmekten aciz olduklarını anlatmaya çalıştım.
Bu yazımda, sokak köpekleri konusu üzerinden bir inceleme yaparak, odadaki fili görünür hale getirmeyi deneyeceğim.
Feragatname
Bu yazı boyunca herhangi bir taraf tutmadığımı belirmek istiyorum. Bu nedenle, “sokak köpekleri sorunu” ya da “sokak köpekleri katliamı” gibi bir ifade kullanmaktan özellikle kaçındım. Bu yazı, çözüm için ortaya koyduğum fikirlerimi içermemektedir. Yazının amacı; siyasetin çözüm mekanizmalarının incelenmesinden ibarettir.
Yine de fikirlerimi merak edenler, Evrim Ağacı tarafından hazırlanan Türkiye’de Sokak Köpeği Sorunu Nasıl Çözülür? başlıklı makaleyi okuyabilir.
Sokak köpekleri konusu
Sokak köpekleri konusu bir gruba göre “başıboş sokak köpekleri sorunu”, bir başka gruba göre de “sokak köpekleri katliamı” olarak tanımlanıyor. Öncelikle her iki tarafın sıkça dile getirdiği argümanların üzerinden geçeceğim.
Başıboş köpekleri bir sorun olarak gören insanlar, bu köpeklerin saldırgan davranışlar sergilediğini, insanlara (özellikle çocuklara ve bebeklere) karşı saldırı gerçekleştirdiğini, bu saldırıların sonucunda insanların zarar gördüğünü ve hatta bazı vakaların ölümle sonuçlandığını, bunun yanında başıboş köpeklerin hastalık riski taşıdığını, özellikle kuduz vakaları açısından büyük bir risk oluşturduğunu öne sürmekteler. Şüphesiz, medyada yer alan haberleri takip ettiğimizde bu iddialarda haklılık payı olabileceği görülüyor.
Buna karşın, hayvanseverler başıboş sokak köpeği sorunu olmadığını, hayvanların yeterince beslenemedikleri için saldırganlaştığını, yetkili devlet organlarının hayvanlara hem barınak, hem de gıda sağlamakla yükümlü olduğunu, toplumun sokak hayvanlarına karşı bilinçlendirilmesi gerektiğini, sokak hayvanlarını uyutmanın kabul edilebilir olmadığını, bunun hayvan haklarına aykırı olduğunu, vicdan sahibi insanlar tarafından da kabul edilemeyeceğini savunmaktalar.
Üzerinde tartışılan çözüm
Erdoğan 29 Mayıs 2024’de yaptığı konuşmada, kısırlaştırma başarılabilirse, bir sonraki adıma (uyutma) ihtiyaç kalmayacağını söyledi [1]. TBMM’de görüşülecek yasa tasarısına göre, hayvan bakım evlerinde bulunan hayvanlardan bir ay içerisinde sahiplendirilmemiş olanlara ötanazi yapılabilecekti. [2]. İlerleyen günlerde yasa komisyondan geçerken, ötenazi kelimesi yasadan çıkartıldı.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım tartışmalar sonucunda, uzunca bir süredir kamuouyunu meşgul eden sokak hayvanları, hükümet tarafından bir sorun olarak kabul edilerek, bir çözüm önerisi getiriliyor.
Konuyu kabaca özetlediğimiz için, artık çözüm mekanizması kapsamında bir değerlendirme yapabiliriz.
Fotoğraf RebeccasPictures, pixabay
Eldeki verilerin değerlendirilmesi
TÜİK’in Haziran 2023 tarihli Hayvansal Üretim İstatistikleri var. Ancak bu istatistikler büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar için yapılmış durumda. Tahmini olarak ne kadar sokak hayvanına sahip olduğumuzla alakalı Türkiye’nin en büyük istatistik kurumunun bir verisi yok. Bu konuda çeşitli tahminler olsa da, bu tahminlerin kaynaklarını ve hesaplama yöntemleri belli değil. Yıllara göre sahipsiz köpek nüfusu ne kadar artıyor, bunu da bilmiyoruz.
Bu yazıyı hazırlarken pek çok farklı kaynaktan yararlandım. Buna rağmen verilerin düzensizliği, bu yazıda öne sürdüğüm iddiaları destekliyor. Devlet, hükümet ve siyasi partiler boyutunu tam olarak bilmedikleri bir sorunu çözmeye çalışıyor.
Evrim Ağacı’nın “Türkiye’de Sokak Köpeği Sorunu Nasıl Çözülür?” başlıklı yazısında dikkat çekici bir bilgi var. 2019 yılında, 5 farklı siyasi partinin (AKP, CHP, MHP, İYİP ve HDP) temsilcilerini içeren bir araştırma komisyonu kurularak, sokak hayvanları ile ilgili bir araştırma yapılmış. Araştırma dikkat çeken bazı detayları şu şekilde sırayabiliriz;
- Ülkemizde yaklaşık rehabilite edilmemiş 1.000.000 sahipsiz hayvan bulunduğu tahmin edilmekte. (Buradaki hesaplama yönteminin doğruluğu konusunda eleştiriler mevcut)
- Yerel yönetimler tarafından kurulan toplam 91.955 hayvan kapasiteli 254 adet hayvan bakımevi bulunmakta.
- Yerel yönetimler tarafından sahipsiz hayvanların rehabilitasyonu kapsamında 2004-2018 yılları arasında 1.496.091 adet sahipsiz hayvan aşılanmış, 1.198.388 adet hayvan kısırlaştırılmış ve 342.995 adet hayvan bakımevlerinden sahiplendirilmiş.
- Hayvan bakımevi yapımı maksadıyla 2009-2019 (Haziran ayı itibarıyla) yılları arasında 60 yerel yönetime toplam 31.829.315 TL mali destek sağlanmıştır. (Bu verinin yıllara göre istatistiği yok)
- Yerel yönetimlerin sahipsiz hayvanların rehabilitasyonu ile ilgili yeterli bütçe ve personel ayıramadığı, eş zamanlı ve yeterli sayıda kısırlaştırma yapılamadığı ve bu nedenle hayvan sayısının sürekli artış gösterdiği bilinmekte.
- 200 sayfalık raporun son bölümünde, yaklaşık 50 maddelik sonuç ve öneri bölümü var.
- Özellikle yapılan harcamalar konusunda yıllara göre istatistikler bilinmediği ve Türkiye düşük enflasyon konusunda çok başarılı bir ülke olmadığı için, harcamaların gerçek değerlerinin tahmin edilebilmesi güç.
Araştırması Komisyonunun raporuna buradan ulaşabilirsiniz..
Bu raporda benim en çok dikkatimi çeken nokta; 2004’te geçirilen yasaya göre Türkiye’deki 1389 belediyenin hepsinde kısırlaştırma merkezi olarak da görev yapacak olan barınakların kurulması şart koşulduğu; ancak aradan geçen 20 yılda bunların 1200’ünde barınak inşa edilmediği; ayrıca 20 yılda 1 (bir) tane bile kısırlaştırma yapmamış 1000’den fazla belediye olduğunu hususu.
Ülkemizde kanunlar çıkarıldıktan sonra etkinliğinin nasıl test edileceği genellikle bir muamma. Kanunun çıktığı 2004 yılından araştırma komisyonuna kadar geçen 15 yılda, yürürlüğe giren yasanın etkinliğini nasıl tespit etmeye çalıştık? Bu konuda nasıl önlemler aldık? Ne oldu da, 2019 yılında bir araştırma komisyonu kurulması kararlaştırıldı?
Araştırma komisyonun çalışmaya başlama sebebinin, sorun olduğuna yönelik bir sezgi ya da bireysel örnekleri gözlem sonucu olduğunu düşünüyorum. Çünkü düzenli olarak takip edilen bir veri yok. Bu verileri sağlayan kurumlar, çeşitli aralıklarla yayınladıkları raporlarla bu verileri duyuruyor. Örneğin, Sağlık Bakanlığı 2019 yılnda “Kuduz Profilaksi Rehberi” başıklık bir çalışma yayınlıyor. Bu çalışmanın 5. sayfasında kuduz şüpheli temasların yıllara göre gösterildiği bir grafik var. Bu tarz veriler, kurumların yılda bir ya da iki kez çıkardıkları raporlardan öğrenilebiliyor. Ancak anlık olarak mevcut durumu görebileceğimiz bir veri seti yok.
Eğer düzenli veri tutma alışkanlığımız olsaydı, 2004’te çıkan yasaya göre barınak inşa etmesi gereken 1389 belediyenin, yıllara göre kaçında barınak inşa edildiğini anlık olarak görebilirdik. Bu verilerle kuduz şüpheli temasları karşılaştırabilirdik. Bunun yanına belediyelerde yıllara göre yapılan aşılama çalışmalarını takip edebilirdik. Böylece sorun olduğunu düşündüğümüz bir konuda, çözüm olarak ortaya koyduğumuz yöntemin ne kadar etkili olduğunu görebilirdik.
Ancak biz gözümüzü kapatmayı tercih ediyoruz. İnsanlar gözüyle, kurumlar veriyle görür. Devlet kurumları dağınık, düzensiz ve takip edilemez verileriyle kör durumda. Veri yoksa ve ortada bir sorun varsa, en iyi ihtimalle bu sorunu geç fark ederiz. En kötü durumdaysa sorunu hiç göremeyiz. Bugün toplum sokak köpekleri konusunda ikiye bölünmüş durumdaysa sebebi veri kıtlığıdır. Nüfusa oranlanmış bir kuduz şüpheli temas grafiğiniz yoksa, gazetelerde gördüğümüz haberlerden bir çıkarım yapmak zorundayız. Sosyal medya çağında ise verisiz bir karar alma mekanizması manipülasyona açıktır. Sorun, zennedildiği kadar büyük bir sorun olmayabilir, ya da durum düşündüğümüzden çok daha vahim olabilir. Bilmiyoruz.
Yeni yasa sonrasi durum
Yeni yasa sonrasında, basında pek çok hayvan katliamı haberi yayınlandı. Bu haberlere göre Türkiye’nin farklı illerinde hayvanlar, bazen belediyeler, bazense kimliği belirlenemeyen kişilerce katledildi [3] [4] [5]. Hayvanseverler tarafından Türkiye’nin çeşitli illerinde eylemler yapılarak yaşananlar protesto edildi ve edilmeye devam ediyor.
Bu noktada bir kaç soru sormayayı yararlı görüyorum. 2004’te çıkarılan kanuna göre yapılması gerekenleri düzenli olarak takip edecebileceğimiz ve veri toplayabileceğimiz bir sistem kurulmamış. Kaç sokak hayvanı var, hangi belediye ne kadar kısırlaştırma yapıyor, aşılamalar ne durumda, hangi hayvanlar hangi hastalıkları taşıyor, hayvan ölümlerinin sebepleri neler bilinmiyor. Düzenli olarak sahip olmadığımız bu verilerle, yine sahip olmadığımız hayvan saldırıları verilerini de karşılaştıramıyoruz. Eldeki veriler dağınık ve kurumlara üst mercilerden talep gelmedikçe toplumla paylaşılmıyor. Herhangi bir şeffaflık söz konusu değil.
2004 kanunundan sonra herhangi bir takip mekanizmamız olmadığı ve 2019 araştırma önergesinden sonra bir takip mekanizması kurmadığımız gibi, 2024’te çıkarılan yeni kanundan sonra da herhangi bir takip mekanizmamız yok. Sokak hayvanlarının popülasyonunu kontrol altında tutmak amaçlanıyorsa, bu amaç gerçekleştirilebiliyor mu zaten bilemeyeceğiz. Şu an yapılan, pusulası olmayan bir gemiyi, fırtınalı bir denizde kullanmaktan farksız. Ne yıldızlar görünür, ne de rotamız belli. Sadece sürükleniyoruz.
Tüm bu sürecin sonunda, ne sokak hayvanları popülasyonu azaltılabilecek -ki Evrim Ağacı’nın makalesinde hayvanları uyutmanın neden işe yaramayacağı detaylıca anlatılmış durumda, ne de haberlerde gördüğümüz katliam haberleri bitecek. Hem sokak hayvanlarının popülasyonunun azaltılmasını isteyenler, hem de sokak hayvanlarının katledilmesini istemeyenler sürekli olarak acı, korku ve anksiyete ile yaşamaya devam edecek. Sanıyorum bir 10 sene sonra, yeniden kör atışlar yaparak bir çözüm yolu deneyeceğiz.
Tekrar etmekte yarar var; bu yazı bir tarafı desteklemek için yazılmadı. Ne sokak hayvanları konusunun bir sorun olup olmadığını, ne de çözümün doğru ya da yanlış olduğunu tartışmıyorum. Ben, sorun tespit etme yöntemine ve önerilen çözümünün izlenememesine itiraz ediyorum. Türkiye’de hiç bir siyasi partinin ya da hükümetlerin, bu örnekte de görüldüğü gibi, makul bir sorun çözme mekanizmasına sahip olmadığını iddia ediyorum. Hükümetler kamuoyu tarafından rahatlıkla takip edilebilir veriler ve grafikler ortaya koymadıkça, kurumlar veriler konusunda şeffaf olmadıkça, kurumların yayınladığı veriler otomatikleştirilmedikçe, verilerin toplanması ve yayınlanması insan faktöründen büyük oranda arındırılmadıkça, Türkiye’de yaşadığımız sorunları çözmekte başarısız olacağız.
Ben mevcut durumu sokak hayvanları yönüyle inceledim. Siz de aynı sorun çözme kalıplarının, başka alanlarda da benzer şekilde kullanıldığını kendiniz gözlemleyebilirsiniz.